Belkıs (Zeugma-Köprü-Belkıs) kalıntılarıyla ünlü Nizip yöresi, tarih öncesi dönemlerde insanlar için bir yerleşim yeri olmuştur. Bölgemizin kültür ve tarihi devirlerini Kalkolitik, Paleotilik, Demir, Hitit (Eti), Mitani, Asur, İran, İskender, Roma, Bizans, İslam-Arap ve Türk-İslam devirleri olarak sıralayabiliriz ve bu devirlere ait kalıntılara rastlanmaktadır.

Belkıs çayı kenarındaki mağaralar ve ilk yerleşme yerlerinin kalıntıları olan höyükler, bölgeyi bir oya gibi bezemiştir. Bölgede yapılan araştırmalardan elde edilen bulgulara göre, tarih öncesinin en eski dönemini oluşturan Paleolitik Çağ (Yontma Taş Devri)’da bu bölgede insan yerleşmeleri vardı.

Cilalı Taş Devrini izleyen Kalmolitik Devirde de bölge yerleşim yeri olma özelliğini korumuştur. Sakçagözü ‘nden 3 km içerideki Cabahöyük ile Nizip yolu üzerinde bulunan Turlu “Şehzade” höyük bu dönemin belli başlı yerleşim merkezleridir. Nizip ilçesi, çok eski şehir harabelerinden biridir. Nizip’in en ünlü şehir harabelerinden biride Karkamış’tır. Bugün Suriye sınırı üzerinde bulunan Karkamış, M.Ö. III. ve II. asırda Etilerin baş şehri idi.

Nizip’in 8-10 km kuzeyindeki Belkız (Zeugma-Köprü-Belkıs) kenti, bundan iki bin yıl önce İpek Yolu’nun bağlantı noktası konumundaydı. Bugün de E-90 karayolu ile aynı özelliğini sürdürmektedir.

Nizip tarih boyunca taşıdığı coğrafi özellik nedeniyle uygarlıkların uğrak merkezi olmuştur. Bundan bin yıl kadar önce çeşitli devletler yönetiminde (Tolunoğlu, Selçuklular, Eyyubiler, Memlukler, Dulkadiroğulları…) Türkler tarafından yerleşim yeri olmuştur.

639 yılında bölge Arap devletine bağlanmıştır. Dört Halife devrinden sonra Emevi idaresine geçmiş ve İslam devleti içinde başlayan ayaklanma ve iç savaşlar karşısında Bizanslılar geri almışlardır.

Abbasiler 780 yılında bölgeyi tekrar almışlardır ve bir dönem (925-1013) Handaniler’in eline geçmiş fakat Bizanslılar tarafından geri alınmıştır. Abbasiler devrinde Nizip çok gelişmiştir. Bu devirde Gaziantep dahi Nizip’e bağlı idi. M.S. I. asırdan itibaren bu civara Türk oymakları yerleşmeye başlamıştır. Mısır Memluk idaresini Dulkadiroğulları hâkimiyeti takip etmiştir.

Türker’in bölgemizde görülmesi 11.yüzyılın yarısındadır. 1098’de Edez Kontluğu çevreyi egemenliği altına almıştır. 1150 yılında Selçuklulara, bir dönem Fatımilere, son Haçlı seferleri sırasında Hıristiyanlara, 1187 yılında Eyyubi topraklarına katılmıştır.

Bölgemize Mumluklular hakim olunca XII yüzyılın ortaları, bölgemiz için bir kalkınma çağı olmuştur. Mumluklular devri zaman zaman bazı istila ve işgallerle kesintiye uğramıştır. 1515 yılına kadar Dulkadiroğlularına ve sonraları Mısırlılar almışlarsa da 1516 yılında Osmanlı İmparatorluğu’na katılmıştır.

Nizip’te 29 Haziran 1839 ‘da Osmanlı ordusu ile Mısır valisi Mehmet Ali paşa arasında Nizip savaşı gerçekleşmiştir.

14 Mayıs 1833 yılında Mısır valisi Mehmet Ali paşa ile Osmanlı padişahı II. Mahmut arasında yapılan Kütahya anlaşmasından iki tarafta hoşnut değildi. II Mahmut, Mehmet Ali paşaya verilen Suriye, Adana, Girit ve Cidde gibi zengin eyaletleri geri almak istiyordu. Mehmet Ali paşada elde ettiği kazancı az buluyordu. Mısır’ın ödemesi gereken vergide anlaşmazlık konusuydu. Diğer taraftan İngiltere Suriye ve Mısır ticaretini kendisine kapayan Mehmet Ali paşanın doğu Akdeniz de kuvvetli bir devlet kurmasını istemiyordu. Fransa ise Mehmet Ali paşaya mısırdaki ıslahat hareketlerine yardım ettiği için, Mısırda önemli bir yer edinmişti. Bu nedenle İngiltere de Osmanlı devletini, Mehmet Ali paşa ile savaşmaya kışkırtıyordu. 1834’te Lübnan’da Mehmet Ali paşaya karşı bir ayaklanma çıkınca ve Fırat dolaylarındaki Dürziler de Osmanlılara karşı başkaldırınca Osmanlı devleti bunu fırsat sayarak Suriye ve Lübnan’daki Mısır egemenliğine son vermek istedi. Hafız Mehmet paşanın komutasında Urfa’ya bir ordu gönderildi. Osmanlı ordusunda başta Moltke olmak üzere dört tane Prusyalı kurmay subay vardı. Bu sırada 40.000 kişilik Mısır ordusu Halep’te bulunuyordu. İki ordu sayı bakımından birbirine eşitti. Mehmet Ali paşanın oğlu İbrahim paşanın yönetiminde olan Mısır ordusu, Osmanlı ordusuna saldırma emri alarak Nizip ile Birecik arasındaki ovaya geldi. Bu sırada Osmanlı ordusunun durumu daha iyi idi. Osmanlı ordusunun Prusya kurmaylarının sözlerini dinlememesi ve oyalanmasından yararlanan İbrahim paşa, kendi kuvvetlerine Osmanlıların kanatlarını kuşatacak biçimde düzenledi, sonunda Mısır ordusu saldırıya geçerek Osmanlı ordusunu dört saat içerisinde ağır bir yenilgiye uğrattı. Böylece İbrahim paşaya Anadolu kapıları açılmış oldu. Osmanlı devletli bu zor durumdan, İngiltere, Avusturya, Rusya ve Prusya gibi büyük devletlerin müdahalesi ile kurtulabildi.

Mehmet Ali Paşa’nın ordularının haberi İstanbul’a gelmeden biraz önce II. Sultan Mahmut öldü. Yerine Abdülmecit geçti bu sırada donanma komutanı Ahmet Paşa Osmanlı Donanmasını İskenderiye’ye götürerek Mehmet Ali Paşa’ya teslim etti. Ordusunu ve donanmasını kaybeden Osmanlı Devleti çok kötü bir duruma düştü. Bu yenilgiden sonra başta İngiltere olmak üzere Avusturya. Prusya, Rusya ve Osmanlı Devletinin delegeleri Londra’da toplandılar. Mısır sorunun müzakere ederek Londra mukavelesini 1840 da imzaladılar.

Londra mukavelesine göre:

1- Mısır eyaleti yönetimi Mehmet Ali paşaya ve oğullarına bırakıldı, fakat hukuk bakımından Osmanlı Devletine bağlı kaldı.

2-Buna karşılık Mısır, Osmanlı devletine yılda 80.000 kese verecek Osmanlı donanmasını idare edecekti

3- Suriye, Adana ve Girit Osmanlı devletine verilecekti.

Mehmet Ali paşa Fransa’ya güvenerek Londra mukavelesini kabul etmedi. Bunun üzerine savaş yeniden başladı. Osmanlı ve İngiliz donanmaları Suriye Mısır kıyılarını abluka ettiler. Beyrut geri alındı. İbrahim Paşa bu defa Osmanlı kuvvetleri önünde yer yer yenilmeye başladı. Akka kalesi çok kısa bir zamanla alındı. İngiliz ve Osmanlı orduları Mısır’a doğru yürümeye başladılar. Bu durum karşısında Mehmet Ali paşa, Londra mukavelesini kabul etmek zorunda kaldı. Bu suretle Mısır iç işlerinde serbest, dış işlerinde Osmanlı devletine bağlı bir devlet haline geldi.

1904 yılında belediye olan şehrimiz bu günkü Birecik ilçesine bağlı idi.

Kurtuluş savaşı yıllarında; Mondros mütarekesi sırasında yabancıların işgaline terk edilen Anadolu’nun Gaziantep ve ahalisi Fransızlara verilmişti. Buna dayanarak 1919 sonlarına doğru Nizip ve Kilis üzerinden Gazi şehrimiz Antep’i işgal etmek üzere hareketlenen Fransız ordusu Nizip’e gelmiştir. İşte kurtuluş savaşımızın ilk kurşunu Fransızlara karşı “Çete Habeş Böler” ve onun bir avuç imanlı silah arkadaşları tarafından sıkıldı. Bütün yurtta olduğu gibi Nizip’imizde de genci ihtiyarı Habeş Efendinin öncülüğünde Fransız ordusuna karşı koyarak büyük mücadelemizin temel taşlarını, kanları ile koymuşlardır.

28 Ağustos’ta çetelerimiz tarafından Taşbaş dağı üzerinde perişan edilen tam teçhizatlı düşman ordusu Gaziantep’e doğru sürülmüştür. Taşbaş dağındaki mücadele sırasında gazilerimizin cephaneleri kalmadığı için palamut ağaçlarındaki palamutları mermi sesi çıkarsın diye sıkmaları da ayrıca Türk zekâsına iyi bir örnektir.

Habeş Efendi ve silah arkadaşları bununla da kalmayıp, Antep çevresindeki düşman çemberini de yararak şehir içine erzak ve cephane sokmayı başarmış ve İstiklal madalyasını almaya hak kazanmıştır.

Çekince ben silahı

Dünyanın devrilir külahı

Misalini veren, asil Türk kanlarının çırpıntılarıyla şahlanan, hürriyet ve istiklalleri için ölmek ve öldürmek şerefinin ulviliğine erişmesini bilen Nizipliler milli ruhun damarlarındaki asil kanda mevcut olduğunu bir kez daha göstermiştir.

Saygıyla ve rahmetle anıyoruz.

1924 yılında yapılan genel idari teşkilatlandırmada Gaziantep iline bağlanmış ve 26 Nisan 1926’da ilçe olmuştur. 1927’deki nüfus sayımında ilçe nüfusu 7041 idi. Bu yıllarda gerekli istihdamın şehrimizde bulunmaması sebebiyle Gaziantep’e büyük ölçüde göç olmuştur.